18 Mart 2010 Perşembe

o adam.

cok mutlu oldum. cok mutsuz da oldum ama hayatimda ilk defa cok mutsuz oldugumda bile mutlu olmami saglayabilecek birini tanidim.
ben birini tanidim ve hayatim degisti. benligim bile degisti.
dunya ne kadar guzelmis dedim. insanlar ne guzelmis. hayat ne kadar yasanasiymis. hissedilecek ne kadar cok duygu varmis. ve hepsi guzelmis.
ben cok guzel bir insan tanidim. daha once de cok fazla insan tanidim, hic biri bu kadar guzel degildi. bu kadar temiz ve iyi. temiz ve iyi oldugu halde zarar gormemis. guclu. akilli. o kadar iyi kalpli ki utandiriyor insani.
tek bir kusur yok kendisinde. inanilmaz, inanilmiyor cogu zaman. ama o kadar dogru ki gozunun icine bakinca goruluyor. hic bir kotuluk olmadigi icinde. icinde hic bir kotuluk olmadigi gozlerinden okunuyor. ne kadar garip di mi?
bebekler gibi, gunahsiz masum olurlar ya. oyle bir sey iste.
o kadar iyi hissettiriyor yaninda durmak. yeni dogmus bebegi kucagina aldiginda bir huzur kaplar ya icini. ayni oyle hissettiriyor cunku iyi. temiz kalpli.
inanilmaz bir his kapliyor icimi her defasinda. her dakika, her saniye iyi hissettiriyor beni varligi.
boyle bir sey kac defa yasanabilir? boyle bir insani tanima firsati kac defa gecer insanin eline.
bence hic gecmez. ben bu yuzden sansliyim iste. benim elime boyle bir sans gecti.
dunyanin en sansli insani oldum birden. hayatimin en guzel zamanlarini, anlarini, gunlerini, gecelerini, dakikalari ve saniyelerini yasadim bu kusuru olmayan adam sayesinde.
hayatimin en guzel zamanlarini bana yasatan ve eminim bundan sonra bir sekilde bana bu anlari yasatacak insan. ilerde bir gun. bir kac gun.
tesekkur ederim.

16 Mart 2010 Salı

nasil da hic ayrilmayacakmis gibi oturuyoruz. ikimizin de kucaginda laptop, film acik belki 3 defadan fazla izledigim "taken". belki de boylesi daha iyi. ayrilacagiz ama vedalasmiyoruz der gibi. benim icin yalan oluyor biraz. hep aklimda o gun, ve gecmis gunler. oyle icim rahat oturamiyorum, her dakika bir zaman kaybi gibi geliyor. ne yapabileceksek sanki. ne konusabiliriz ki, yetecek kadar. ne paylasabiliriz daha fazla. ya da bu kadar zaman neye yeter.

boylesi guzel. aslinda cok guzel. her sey guzel hatta net olmam gerekirse; en guzeli. kusursuz olani basladi ve suana gelene kadar kusursuz. ayrilik denen seyin anlami degisti hayatimda. onemsiz bir hale geldi adeta. ayrilik bizi bitirecek kadar guclu degil cunku. gorebiliyorum. cok buyuk laflar edip altinda ezilmek de istemiyorum ama hissediyorum bunun bir son olmadigini.


soyle bir donup bakiyorum ona ve gorebiliyorum. eger benim elimde olacaksa ya da onun elinde biliyorum cok zor bile olsa, bir gun..

santa monica

bir mesaj var telefonumda yaklasik 1 yil once gonderilmis. kim soyleyemem, cok gizli oldugundan degil tam tersi.
mesaj da "santa monica" baslikli. "bir gun oraya gidecegim" icerikli. internetten fotograflarina bakilmis icinde dogustan gelen gitme arzusunu o fotograflar da tetiklemis gazla gelinip oyle bir mesaj atilmis. isin guzel tarafi artik o fotograflardan bende de olmasi. ve ne gariptir ki o hazzi yasayamiyor insan. hissedecegim sandiklarini hissedemiyor. istedigin olmus ama olana kadar kaybedilenler, kazanilanlar ve bunlarin sana katip cikarttiklariyla ayni olmuyor o istek. oyle hissettirmiyor iste. olmuyor.
herneyse,
fotografim var diledigim hazzi hissederek bakamasamda guzele-iyiye yakin bir seyler hissediyorum bakarken. belki garip-gizli bir gurur bu hissettigim. istemistim yaptim gururu. biraz yarim biraz tamam.

.uzun

aslinda cok uzun anlatilacaklar. o kadar uzun ki basindan baslayip sonuna kadar gidebilmek imkansiz. kaybolurum, hem de yuzlerce defa. bu uzun zamanda ogrendiklerimi anlatabilirim az.

olmaz dedigin her sey olur, hayat hayal edebileceklerinle sinirli degildir. gelecekten beklentilerin, yapmak istediklerin, olacak ya da olmayacak diye tahmin ettiklerin bazen elinde olmayan sebeplerle o kadar cok yon degistirirki, birak kendi diledigin yoldan kendi diledigin istikamete dogru gitmeyi. her sey olur-biter ve en sonunda;
- ben buraya nasil geldim.
dersin.

11 Temmuz 2008 Cuma

So Long My Friend

Rüyamda gördüm. Karmakarışıktı yine. Çok zorlanıyordum yaptıklarımda. Uzun bir zamandır gündüzlerim de gecelerim gibi oldu. Sessiz ve rahatsız edici. Herkes bunalımda, herkes mutsuz. Herkesin bir derdi var tabii ki. Herkes anlatır. Herkes dinlemez. Dinleseler bile anlatıcak mecal yok zaten. Biraz da sıkılıyorum sanırım anlatırken. Bittikten sonra kendi sesimin kulaklarımda yankılanmasından hoşlanmıyorum. Yorumları beğenemiyorum, tavsiyeler boş. Sessizliğe de tahammülsüzüm... En güzeli olmuş susmak. En sevdiğim zamanlar sustuklarım olmuş.

Dağıldım yine. Rüyamda gördüm diyordum. Karmakarışık şeyler... Güzel olması gereken yaşadıklarım kötü hissettiriyordu. En çok istediğim belki de, üzüyordu beni içten içe... En çok istediğinin aslında bir takıntıya dönüşmesiydi sanırım. Ele geçirdiğinde anlarsın ya... Hiç de o kadar değilmiş. Çok fazla istediğin bir oyuncağın hayalkırıklığına uğratışı gibi. Kırıcı biraz. Biraz normal. Hayaller kadar güzel olamıyorlar ki. Başına gelmesinden en çok korktuğun şey olur ya bazen de. Hiç de o kadar kötü olmazsın. Atlatırsın. Abarttığın kadar değildir. O da nasıl bir boşluk duygusudur. Üzülmeyi, ağlamayı beklerken. Hiçbir şey hissedemezsin. Ve belki de en kötüsü odur. Hiçbir şey hissedememek. Kendimle çelişiyorum farkındayım. Ama benim de hiçbir şey hissedemediğim zamanlarım var. Öyle boş gözlerle baktığım. Algılarımın kapandığı zamanlar. Ne yapsam zevk vermeyen. Ağzımın tadının kaçtığı zamanalar. Zevksiz... Amaçsız...

Bu yazıyı niye yazıyorum ben de bilmiyorum. Kimseler bilmiyor. Kimseler görmüyor. Ama ben gidiyorum. Belki bu yüzden yazıyorum. Kendi kendime bir hoşça kal yazısı. Çöpe atmak üzere yazılan intihar mektupları gibi. Ben de çok intihar ettim. Ama daha önce hiç gitmemiştim. Şimdi gidiyorum. Zor olucak bu gidiş. Arkamda koca bir sessizlik bırakıcam biliyorum. Müzik sesleri gelmicek... Çığlıklar... kahkahalar... sesim soluğum olmıcak. Garip olucak arkada kalanlar için. belki geri dönerim.
belki geri dönebilirim...

özledim kalabalıklarda rahat dolaşabilmeyi.
kıskanıyorum konuşabilen, konuşurken anlaşabilen insanları.
bir yanım bütün acıları almış kabul etmiş.
bir yanım tüm acıları küçümser olmuş.
bir yandan dinliyorum tüm yaşananları.
bir yandan önemseyip kendime dert ediniyorum.
diğer yandan iteklemek istiyorum. ilerleyin diye.
ilerleyin takılmayın buralarda.

ben ilerleyebilmeyi öğrendiğimden beri hayat garip çünkü. kolay belki. ama garip.
her şeyi bırakmak ardında.
silip atmak kökünden. yaşanmamışlar gibi.
hafiften umursamazlık.. "amaan be"

hayat bu. zor. sıkıyor. bunaltıyor. ama yine de en güzelinden...
ve hayat bu. istediklerinin olmadığı.
amaçlarının yok olduğu.
şansın seni terk ettiği.
yalanlarla. pisliklerle. dolu.
hayat bu... terkedip gitmeye çalıştığın hayat.
senin hayatın ya... nereye gideceksin.
kendini de alacaksın.
saklanamazsın. uzaklaşabilsende.
geciktirebilirsin belki...
belki bu boşlukta yaşlanır pişmanlıkların temellerini atarsın geleceğe.
yapmadıklarından, yapamadıklarından oluşan bir hayat hikayen olur.
iç açıcı olmaz.
yenilirsin.

ve ben gidiyorum.
bunlar benden. kimden. benden işte. ben kimim. ben de bilmiyorum
siz de bilmiyorsunuz.
olsun.
hayat bu. böyle bilinmezlikte geçiyor.
bilinen tek şey gidiyor oluşum.
her şey çok güzel olacak.
bir gün... bir zaman... bir anlığınada olsa...

...inanabiliyorum ben

hoşça kal.

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Pioneer to the Falls

Defolup gidicem en sonunda sanırım. Buralar uzak kalıcak. Uzakta olucam buralardan. Burada olanlardan nihayet uzaklaşmış olucam. Gittim dicem. Orda değilim dicem burada kalanlara. Ve hiç özlemicem. Özleyemicem ki istesem bile… çünkü artık üzülemiyorum istesem bile. Ağlayamıyorum üzülsem bile. İstesem bile sinirlenemiyorum.

Yontuluyoruz. Derinden derinden…
Farkında olmadan soğuyoruz… donmak üzere.
Duramıyoruz da. Durduramıyoruz da…
Hiç anlamadan hisler kayboluyor.
Bir gün varken, diğer gün yok oluyor.
İzin yok uzun zamanlara.
Tadını çıkartmaya.
Neyse ki… elden gidenin arkasından yas tutacak yerlerde körelmiş.


Bazen şöyle bir bakıyorum da…
Paramparça ortalık. Darmaduman. Korkunç bir görüntü. Enkaz gibi.
Aralarından gözlerimle seçmeye çalışıyorum. Seçsem de düzeltsem. Şöyle ellerimle okşasam iyileştirsem. Özel ilgi göstersem. Ama yok seçemiyorum. O kadar çok ki. Ve o kadar karışık. Öylece seyrediyorum mükemmel manzaramı.
Yangın sonrası kokuyor ortalık. Duman kalmamış, küller soğuk.
Hemen sönüyor çünkü artık.
Bir anda yok edebiliyor da. Hızlı dinmesi alıp götürdüklerini azaltmıyor tabii.
Yalnızca çabucak oluyor her şey.
Narkoz da gibi.

Güzel ama.
Güzel ama bir yandan garip.
Garip ama bir yandan rahatlatıcı.
Rahatlatırken düşündürücü.
Düşünürken, uzaklaştıran.
Uzaklaşırken özlenemeyen gibi.
Özlemek istemediklerim gibi.
Bir yandan güzel, bir yandan gitsinler…


Şöyle bir bakıyorum da. Geçiyor. İşe mi yarıyor nedir? Önceki yaşananlar bu son yaşananları güzelce hafifletiyor. Önceki yaşananlardan sonra yaşadıklarımın değiştirmedikleri, şimdi değiştiremeyeceklerime üzülmememi öğretmiş.


Bakıyorum öyle. Seyrediyorum…
Güzel, parça parça manzaramı.
Hangisini alsam da ellerimin arasına sevsem okşasam iyileştirsem diye bakıyorum.
Ama seçemiyorum.
Hepsi ayrı benim için.
Hepsinin yeri farklı.
Hepsi öyle parça parça güzel.
Hepsi benim…
Benim, hepsi.

Ordan bakıyorlar bana. Ben de diyorum ki onlara.

Hepinizi birden iyileştiremezsem eğer.
Elimden gelmez hiçbir şey teker teker.
Birini ellerime aldığım gibi;
Yenisi geliyor derinlerde.
Bir tane olmalı. En derininden belki onu koparıp atsam…


Yorulmasam…
Düşünsem ve üzülmesem.
Özlesem ve uzaklaşmasam.
Uzaklaşmasam, özlemek istesem.
Rahatlasam ve düşünmesem…
Ben bir süre hiçbir şeyi düşünmesem.
Öylece kalsam. Öylece yaşasam.

Öylece yaşasalar…

bir hikaye ekleniyor

Parçalar birleşiyor. O kadar kopuklarmış ki anlayamayışıma pek şaşmıyorum. Başka bir dünya daha gördüm. Aslında çok uzun zamandır var olan. O dünyaya kapısından baktım. İçeriye adımımı atıp atmadığımdan emin değilim. Her yeni başıma gelende olduğum halimdendim. Bir tavrım var istemsiz takındığım. Gözlerim, anlamak istediğini çok açık belli ediyordu. Biraz korkutucuydum belki. İnsanların ortada olanı görüş alanımdan nasıl beceriksizce kaçırışını şimdi görebiliyorum. Çok garip gördüğün ama algılayamadığın, bir şeyi bir zaman sonra gözünün önünde tekrar canlandığında algılayabilmek.

Oradan buradan eksikler yağıyor. Hep bir sorgulama halindeydim. Kafamın için yüzlerce soru dolaşıyordu. Her şeyi soru haline getirişlerini anlayamamışım. Bütün o insanlar, mekanlar çok kurnazca hazırlanmış bir oyunun sahnesi sanki. Başla dedikleri an, oyunlardan çok uzak kalmış hayatımdan atlamıştım tam orta yerine. Doğaldı davranışlarım, ama doğal olan tek şey bendim. Bu zorlaştırdı. Çünkü ben; doğama aykırıyım onların doğallarında bir yabancıyım sanmıştım. Yabancılığı yarattıklarını anlayamıyordum, parçalar etrafta saçılmışken. Bir sökükten çıkmış iplik parçasını yakaladım. Gerisi saçıldı önüme. Takılarak da olsa geldim sonucuna.

Sonuç kötü. Kirli. Bozulmuş bir boyut. “Farklı dünyaların insanları” bir eski türk filmi repliği benim hayatımın içerisinde ne kadar doğru bir saptama oldu. Filmlerde ki gibi bir son imkansız. Bu lafın söylendiği yerde gelecek görülmez. Yaşanamaz. Bu söz bir yakarış olamaz, tartışma konusu değildir. Açıklamalarda yer alamaz. Yalnızca bitiş olabilir. Bitirilmesi gereken yerdir. Bu düşünceyle farklı dünyaları kaynaştırmaya çalışırken geçirdiğim süre uzun oldu. Kopma noktası yaşadım. Yaşamak istemezdim. “Fark” nedir, nasıl büyük bir etkidir. Ne kadar imkansızdır o zaman anladım. Anlamam gerekenden çok zaman sonra. Sadece düşünebildiklerimle karar vermem gereken zamandan hayli uzak. Yaşananlarla görmek daha kesin bir sonuç olsa da; iç açıcı değil.

Bütün sorularımın cevaplarını aldım. O yüzden iyiyim. İlk defa iyiyim. İlk defa görüşüm bu kadar açık. Hiçbir söz duymadım bitişin üstüne. Çok defa yaşadım bunu. Her insanın hayatından, bir çok insan geçer olmuş. Herkesin birden fazla hikayesi var artık, birden fazla insanla. Benim birden fazla yaşadığımıysa, kimseden duymadım henüz. Hepsi için kafam doldu. Unutabilmemin sebebi yalnızca düğümleri yutabilmemdi. Çözülmemiş, onlarca düğüm boğazımdan aşağıya inmek zorunda kaldı. Uzun sessizlikler yaşadım. Sonucu yine sessizlik olan. Bu kez uzun sessizlikleri düşünmeden bitti. Bu kez de aynısından yaşamaya hazırlamışken kendimi, daha en başından. Olmadı. Çünkü netleşti kafam. Birleşti parçalar; görünen o ki buydu yaşanan. Bundan ibaret olacaktı. Devamı hiç yoktu ki zaten. Gelecek hiç yoktu. Hiç düşünülmemişti ki. Belki; başı ve sonu geçirilen zaman boyunca bir kez sorulsaydı, yalanlar olacaktı. İlerisi varmış gibi cümleler dökülecekti dilimizden. Sorulmadı, hiç konuşulmadı, çünkü çok derinlerde bir yerlerdeydi. Kendin bile bilemezsin böyle şeyleri. O kadar içerde, ve aslında o kadar kesindir.

Ama o parçalar… gizlenen parçalar. Görmemem gerekirdi zaten evet. Ama görebilirdim. Görmememi sağlamak için çabalıyorlardı. Farkında bile değillerdi belki, ama hepimiz o oyundaydık. Görüntüler var şimdi. Daha önceden seslerini duymadığım. Şimdi her biri net. Sesler var, kime aitti anlamadığım. Şimdi karşımda konuşuyorlar. Hissettiklerim bile, kafamdan geçenler bile, kelimeler eksikmiş. Şimdi tamam. Tamam her şey. Bittik biz. Ben yoruldum çok. Üzüldüm de, çünkü kötü bir şeydi yapılan. Ama önemli değil artık. Uzun zaman çekeceğimi sandığım o öldüren bilinmezlik yok. Tamamım şuan. Bir kez daha, birden fazla yaşadığım bu yanlışlık, yine bir hoşça kala bitiyor. Yeniden başa alınıyor hayat. Siliniyor geleceğe eklenmişlerden her şeyin sahibi, kırıntıları bile. Geçmişe yaşanan biten bir hikaye ekleniyor. Başı iki kişiyle başlayan. Sonucunu yazan, çizen, oynayan, ben.